Karar Verirken Analitik Düşünmek Şart!

Küreselleşen yoğun rekabet ortamında işletmeler; sürdürülebilirliği sağlamak adına teknolojiyi takip etmek, doğru pazarda doğru ürünle konumlanmak, kalifiye iş gücünü bünyesinde bulundurmak, Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarına ağırlık vermek, kaliteli mal ve hizmet üretiminde hızlı olmak mecburiyetinde. Ayrıca bir taraftan yatırım yaparken diğer taraftan da kâr etmek, hem müşteri hem çalışan için memnuniyet ve aidiyeti sağlamak gibi pek çok süreci aynı anda yürütmek zorundalar. Eğer bir yöneticiyseniz ve şansınız da her daim yanınızda değilse, tüm bu süreçler, karşılaşma olasılığınızın oldukça yüksek olduğu yeni sorunlar ve alınması gereken zorlu kararlar anlamına geliyor. İşletmelerin büyüklük ve karmaşıklıklarının artmasına paralel olarak gerek yöneticiler gerekse tüm çalışanlar açısından karar verme, inisiyatif kullanma ve problem çözme becerileri giderek daha fazla önem kazanıyor. Bir yöneticinin sahip olması gereken pek çok vasıf sayabiliriz ancak bu beceriler içerisinde belki de en kritik öneme sahip olanlardan biridir problem çözme ve karar verme becerisi. Yönetici, gerek iş gereği gerekse de kendi özel yaşamında karar vermesi gereken pek çok durumla karşı karşıya kalır ve bunların büyük çoğunluğunda pek fazla zorlanmadan kararını verir. Ancak kararın başkalarını ilgilendirmesi, alternatiflerin belirsiz olması, yanlış kararın faturasının ağır olabilmesi gibi durumlarda isabetli karar verebilmek bir problem halini alır. Zaman faktörü de yöneticinin elinde saatli bir bomba gibidir. Kısacası, zamanında ve doğru kararı vermek ve verilen kararın etkin biçimde uygulanmasını sağlamak tüm yöneticiler için en önemli yürütme fonksiyonudur denilebilir.

Gündelik hayatımızda seçmemiz gereken birçok alternatifle karşı karşıya kalıyoruz. Bazen karar vermeden ilerliyor, bu yüzden bazı şeyleri ıskalıyor ya da kendimizi başkalarının kararlarına teslim ediyoruz. Peki, bunu iş dünyasında yapma lüksümüz var mı? Karar zihinsel olduğu kadar aksiyonu da içeren bir süreçtir. En iyi analizleri yapıp aksiyon almamak da kararsız kalmak ya da karar vermemekle eşdeğerdir. Yani iş dünyasında kabul edilebilir bir uygulama olmayacaktır.

Kabul etmeliyiz ki ne istediğini bilmek ya da neyin doğru olduğunu kanaat getirmek her zaman kolay olmuyor. Karşımıza çoğu zaman bir sürü psikolojik süreç, çevresel faktör, öğrenilmiş çaresizlik, daha önce yaptığımız hatalar, hatta başkalarının hataları çıkıyor. Bunlar da karar vermemizi, kararlılık göstermemizi zorlaştırıyor. Bu noktada yapacağınız en büyük hatalardan biri olayı, sorunu, süreci anlamadan, doğru bilgi toplamadan aksiyona geçmek olur. “Neyi, niçin istiyorum?” ya da “Karşı taraf neyi ne için istiyor?” konusunda çok net olmak gerekiyor. Amacı, hedefleri, etkileyen ve kısıtlayan faktörleri tanımlamaya; bir yönetici olarak, olguları “doğru-yanlış” diye algılamak yerine “yararlı-yararsız” olarak algılamaya başladığınızda göreceksiniz ki işiniz daha fazla kolaylaşacaktır.

İki kavram çoğu zaman birbirine karıştırılsa da yöneticinin bir diğer görevi de problem çözmedir. Karar verme seçenekleri daraltma ile alakalıyken, problem çözme yaratıcılıkla ilgilidir. Kendinizi ve aldığınız kararları bir düşünün. Karar verirken yaratıcı olmak zorunda değilsiniz ancak analitik düşünmek zorundasınız. Bunun için de yeterli motivasyona ve daha az stresli bir ortama ihtiyaç duyacağınız aşikâr. Çünkü aşırı stres çoğu zaman ilerlemeyi yavaşlatabilir ya da nihai başarıyı engelleyebilir. Stres sorununu çözdüyseniz ve orta yerde değişmesi gereken bir durumun olduğunu da kabul ediyorsanız önemli bir kısmı aştınız demektir. İhtiyacınız olan diğer şey ise problemi çözebilecek tüm kişilerin, bu durumu ortadan kaldırmaya istekli olmasıdır. Bir problem, eğer onu çözmek için gerekli olan herkesi rahatsız etmiyorsa ya da çözüm için kritik olan kişilerden bir kısmı problemi çözme arzusunda değillerse, emin olun ki gerçek anlamda bir çözüm söz konusu olmayacaktır.

Peki, ortada çözmemiz gereken bir problem varsa buna nasıl yaklaşmalıyız? Önemli bir detay da budur. Albert Einstein, “Hiçbir problem, onun farkına vardığınız andaki kafa yapısıyla çözülemez. Mutlaka farklı bakış açısı yakalanmalıdır.” diyor. Yani problemi çözmeye çalışırken kendinize uzaktan bakabilmelisiniz. Böylelikle alternatif geliştirebilirsiniz.  Eleştirel düşünmeyi, bütün varsayımları sorgulamayı da unutmayın ki en uygun hareket tarzını, aksiyon planını yaratın.

Unutmayalım ki yaşadığımız sonuçlar çoğu zaman kendi seçimlerimizin bedeli. Problemin bir parçası olmak, çözüme giden yolda ipucu olmak ya da problemi çözen kişi olmak... Hangisi olacağınızla ilgili bu “karar” da sizin.

Yazar: Atakan Genç